Gölge Konuşuyor:
Romanı okuyanlar için şenlikli olabilir ancak olayları yaşayanlar için bir korku filmi. Tabi o, kendini ülkesine aşık bir kahraman sayıyordu. Sözüm ona halkı için yapamayacağı fedakarlık yoktu, aynı zamanda da bir romantik, bir centilmendi… Diğer diktatörlerden pek farkı yoktu aslında, fazlası var diyebiliriz, misal memleketin tüm kadınları ona aitti. Ona ne diyelim şaşırdım: Vargas Llosa, Teke demeyi uygun görmüş. İçeriden bakışlar genelde pozitif. Onu sevenler ve korkanlar için esma-ül hüsna zenginliği resmen… En çok şef (El Jefe) denilirdi. Bunun yanında Velinimet, Generalissimo gibi yaygın adlandırmalar da var, dahası da var ama yoğun olarak bunlar. Gerçek adı Rafael Trujillo. Otuz bir yıl boyunca (1930-1961 arası) Dominik Cumhuriyet’ini kan ve gözyaşları içinde yönetmiş bir diktatör. Beğenerek okuduğum Oscar Wao’nun Tuhaf Yaşamı adlı bir yeraltı romanında ilk defa karşıma çıkmıştı. Okuma programımda olan Kelebekler Zamanı adlı romanda da karşıma çıkacağını bildiğim bir şahsiyet…

Mitolojinin ilham perisi Urania burada da başrolü kapmış. Gözden düşmüş bir senatörün kızı Urania. Bir şekilde Teke’nin de dikkatini çekecektir şüphesiz ki. Kadınlar tarafından ilgi çekici olduğunu düşünüyordu Trujillo. Birlikte olmadığı Hollywood ünlüsü kalmamış gibi. Sayarken birçok isim zikrediyordu. Zsa Zsa Gabor, Kim Novak misal. Sadece yatağını şenlendirmemiş kadınlar belli ki muhabettine de dahil olmuş. İsimleri sayıyordu. En ateşlileri şüphesiz ki politik rakibinin eşiymiş. Vargas Llosa, Mirabal kardeşlerinin hikayesini anlatır, ne ki, kardeşlerin Teke’yi nasıl rencide ettiğinden bahseder. Siyasi olarak olmasa da kadın olarak hakkından gelmişlerdir bedelini canlarıyla ödeseler bile.
Siyasi olarak bir fazlasıyla diktatör gibi kendini ilahlaştırıyordu Velinimet. Ama hepimizin bildiği gibi zamanı geldiğinde her diktatörün etrafındaki çember de daralır. Sevginin değil korku ve endişenin ya da menfaatin harç vazifesi gördüğü zamanlar. Ama keşke Türkiye gibi ülkelerin insanları ülke dışında hüküm sürmüş diktatörlerin hikayelerini okusalarmış. Çünkü gerçekten Trujillo tehlikenin en yakınından geleceğini anlamamış. Karşı koymuyor gibi görüünür olsalar da, onun kararlarına mutlak bir bağlılık içinde görünür olsalar da kurmayları onun bazı kararlarından rahatsızdırlar. Örneğin müteffik bir ülkenin liderini ortadan kaldırma girişimi bunlardan biriydi, Betancourt’du hatırladığım kadarıyla Venezuella’nın devlet başkanı suikast girişiminde bulunduğu. Bunun yanında katliamcı ve ırkçı kimliğini belgeleyen ülkesindeki Haitili varlığına uyguladığı katliam yine onu zayıf düşürmüştür… Yine Küba’lı devrimcileri hunharca katletmesi onun için yaşamı daha zor hale getirmiştir
Özellikle Antonio, Amadita ve El Turco kısa adlarıyla ismini zikredebileceğim kişiler belli ki ona karşı kötü hisler duymaya başlamış, onun bazı uygulamalarından rahatsız olmaya başlamışlar. Örneğin koyu bir dindar olan Lübnan göçmeni Salvador yani nam-ı diğer El Turco rahiple konuşmadan günah çıkartmadan suikast planına dahil olmak istemez.
Bilmiyorum Dominik tarihine vakıf değilim ama Oscar Wao’dan da hatırladığım kadarıyla ülkeyi güzel günlerin beklediğini söylemek zor. Junot Diaz ayrıksı romanında ülkeyi bir yeraltı romanına araç etmiş. Zaten oğul Ramfis’in dinmeyen öfkesi birçok cinayetin sebebi olur. Bunun yanında bir büyükelçi olan Balaguer gibi kukla bir karakter ülkenin tarihinde önemli bir yer kaplamış anladığım kadarıyla….